21 Kasım 2022 Pazartesi

Çocuğun cümlesi, tabiatı(nı) arıyor

 



Eski Cümle Bahçesi

Cümlesi eski söylenir

Çocuktur şehirden bile

O gül açılsın diyedir

Çocuklar ki böyle bahçe

Onun bahçesi miydi ne

Başkalarının yokluğu

Başkalarınındı hayal

Kırılınca onun olurdu

Gülün nice acelesi olurdu

Kırışan bir dünyada

Yeni bahçelere çağrıldığında

Zaman cümlede uzun dururdu

Suya yürüdüğünde gül yine

Aşk: bisiklet duygusu

Pamuk tarlası böyle bulundu

Eski okuma parçalarında

Kırları dolaşsaydın

Ateşli semtler yerine:

Yoktur rüyadan başka randevu

Uzakta uyuyabilirsen eğer

Kalbinin gürültüsünden…

Cümlesi çocuktan bahçe

Bir gül için bunca çocuk

Neden koparılmasın

Cümlesi çocuk kalsın ki gül

Hepsinden bir bahçe kopardı

Ruhu tenden, beni benden…

Eski cümle hayli zaman

Dilde bulundu

Haydar Ergülen


Zaman zaman geçmişin sularına kapılıp nostalji yaparız. “Nerede o eski günler, dostluklar, sohbetler, gezmeler...” derken günümüz şartlarından, daha doğrusu olanaksızlıklarından dem vururuz. Özlemlerimizden belki de en unutulmayanı çocukluğumuz ve onun ayrılmaz parçası doğadır. Şimdilerde özellikle İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerdeki yaşam düşünüldüğünde tabiatın kapsama alanında olmak neredeyse imkânsız. ‘Betonarme kent hayatı’nda bitki ve hayvanlarla eskisi kadar haşır neşir değiliz zira. Çocuklarımız -eğer bahçeli bir evde oturmuyorsak- ağaç ve çiçekleri ancak park alanlarında görebiliyor. Aile büyüklerini ziyaret edebileceğimiz yeşil bir köyümüz, yazlığımız yahut kiralık tatil köyümüz de yoksa doğal yaşam, hayalden öteye geçemiyor maalesef. Elbette şehirde oturmanın tabiî bir sonucu bu durum. Tabiata dokunma/yaklaşma şansımızı tamamen kaybettik mi dersiniz?

Doğadan kopuş belki de en çok ‘duyguların dili’ mısralarla konuşan şairleri hüzünlendirir. Şiirlerinde dış dünya gözlemlerine ve tabiat temasına sıkça rastladığımız şairlerin üstadı Ahmet Haşim şüphesiz. Haşim'in geçmişte tabiat şiirinde durduğu yere bugün Haydar Ergülen'i yakıştırabiliriz. Ergülen’in mısralarında sadece doğayı değil onun ayrılmaz parçası ‘çocuk’ öznesini de okuruz. Usta şair, ‘31. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nda (2012) ‘Şiirde Çocuk İzleri’ başlıklı bir söyleşi gerçekleştirmişti. Ergülen’in toplu şiirlerinin yer aldığı ‘Nar’ (Adam Yayınları, Ağustos 2002) adlı kitabını, çocuk ve doğanın izlerini sürerek okuduk.

‘Çocuklardır Gökyüzünün Bekçileri’, ‘Çocukluğun Yüzyılları’, ‘Bahçeli Rivayet’, ‘Birimiz Hepimizi Yalnız Bıraktık’, ‘Üzüm Odası’, ‘Balkon’ ve ‘Eski Cümle Bahçesi’, şairin çocuk ve tabiat imleri taşıyan şiirlerinden yalnızca birkaçı. Çocuğun tabiattan kopuşunu en iyi resmedense 'Eski Cümle Bahçesi'. Şiirin hemen her dizesinde çocukluk, tabiatı(nı) arıyor...


Bahçeler eski okuma parçalarında (mı) kaldı?

“Cümlesi eski söylenir

Çocuktur şehirden bile

O gül açılsın diyedir

Çocuklar ki böyle bahçe”

diyor Ergülen, bir zamanlar doğayla içe içe geçen çocukluğu mısralara dökerken. Tabiatın çocuklarını, açmış güllere benzetiyor şair; şehirde yaşayan minikleri ise tomurcuğa…

“Onun bahçesi miydi ne

Başkalarının yokluğu

Başkalarınındı hayal

Kırılınca onun olurdu”

dörtlüğü, şimdiki çocukların hayallerindeki bahçeyi, çiçekleri, ağaçları ve daha nicesini anlatıyor.

“Gülün nice acelesi olurdu

Kırışan bir dünyada

Yeni bahçelere çağrıldığında

Zaman cümlede uzun dururdu”


Gül, yakışmıyor beton yaşam tarzına. O nadide çiçek, bina önlerinde eğreti duruyor. Çok değil bir hafta içinde boynunu büküyor. Bundan olsa gerek Ergülen’in deyişiyle ‘dünyamız hızla kırışıyor’. Ama siz bir de gülü, çiçeklerin böceklerle hemhal olduğu, arıların kelebeklerle sohbet ettiği bahçelerde görün. Gülnihaller coşkuyla tomurcuklanıyor, çiçekler haftalarca güzelliğini yitirmiyor orada. Çünkü gül, en çok gülistana yakışıyor.

“Suya yürüdüğünde gül yine

Aşk: bisiklet duygusu

Pamuk tarlası böyle bulundu

Eski okuma parçalarında”

Bisiklet eşittir çocuk. Lakin neredeyse tek sıra halinde yürüdüğümüz dar sokaklarda, işlek caddelerde bisiklete binmek ne mümkün! Haliyle bisiklet, eski okuma parçalarında kalan bir çocukluk aşkı yalnızca.

Haydar Ergülen'e göre kırlarda dolaşmak da bir rüya günümüzde, ‘ateşli semtler’ varken! Muhakkak daha çekici geliyor insana ışıltılı vitrinlerin boy gösterdiği semtler. Bu yüzden “Kırları dolaşsaydın/ Ateşli semtler yerine:” mısralarının devamında, “Yoktur rüyadan başka randevu/ Uzakta uyuyabilirsen eğer/ Kalbinin gürültüsünden…” diyor şair.

Şehirli insanın en büyük handikaplarından biridir modern yaşam tarzı. Kimileri sırf konforu için çok katlı apartman/rezidansta oturmayı, bahçeli, müstakil bir eve tercih eder. Böyle bir ortamda doğadan koparılan çocuk, gül ve yetişkin karmaşası yaşanır: Gül gülistandan, çocuk bahçeden, ruh tenden, biz bizden kopar(ılır)ız nihayetinde. Bu kısır döngü, Haydar Ergülen'in dizelerine şöyle yansır:

“Cümlesi çocuktan bahçe

Bir gül için bunca çocuk

Neden koparılmasın

Cümlesi çocuk kalsın ki gül

Hepsinden bir bahçe kopardı

Ruhu tenden, beni benden…

Eski cümle hayli zaman

Dilde bulundu”


Sardunyalı bir evin tutkusu

Ergülen, ‘Çocukluğun Yüzyılları’ şiirinde içinde bulunduğumuz acımasız ve tahammülsüz dünyaya değinir. Çocukluk dönemi saflığının çağımızda -örselendiği için- isyan ve suça dönüştüğüne kanaat getirir şair. Hür ve insanca yaşamaya olanak tanımayan bu hayatı içine sindiremez. Halet-i ruhiyesini ise anne karnına/kucağına duyulan özlemle mısralara döker:

“suyun sesine uydum

ayaklandım

tuttular

suçsuz bir anı yok gibi çocukluğumdan

….

söyleseler çıkar mıydım hiç hayatın koynundan”

‘Balkon’ şiirinde doğaya olan hasretimiz dile gelir adeta. Toprak, ağaç, akarsu ve dahi doğal yaşamdan uzak bir yaşamı paylaşır büyükşehir sakinleri handiyse. Tabiat meftunlarının en büyük tutkusu, balkonda çiçek ya da sebze yetiştirmektir bu yüzden:

“sulara sesim düştü serin

sular isterim kıyısından ilkyazın

batan güneşe karşı bir balkon özlemiyle

burdan geçip giderim, giderim

tutkusuyla sardunyalı bir evin”


"Bahçede kötülük yoktu"

Usta şair, ‘Bahçeli Rivayet’ başlıklı şiirinde yıkılan bahçeler üzerinde yükselen binaları eleştirir yüreği burkularak. Bahçenin yerini kötülük almıştır çünkü:

“herkese bir üşüme kalır kendine düştüğünde,

evler yıkılır ve balkon kalır: kötülük

böyle yükseldi!

....

kimse kimseyi çağırmaz, hiçbirimizin yeri

yok, bahçe dağılmak içindir şimdi

kalmadığı yerden: bahçede kötülük yoktu”

Yüksek binalar, dar sokaklar, araba yığınlarının doldurduğu caddeler, kalabalık eğlence mekânları ve alışveriş merkezleri yüzünden nefes almakta zorlandığımız kent merkezlerinde, bitki ve hayvanlara yer kalmıyor haliyle. Şehirli çocuk, dilediğinde göle yansıyan güneşle yüz yüze gelemiyor ya da öğlen vakti yaprakların göz kamaştıran pırıltılarını izleyemiyor. Haydar Ergülen, ‘Çocuklardır Gökyüzünün Bekçileri’ şiirinde tam da o karanlık gözleri tarif ediyor. Tabiat hasretiyle dile gelen satırlarımıza, yine şairin dizeleriyle son verelim:

“Geceye karışmış bir yolcunun gözleri,

Korkuyla uyanan çocuklar gibidir.

Erkenci bir yıldıza rastlayınca,

Düşündeki son büyüyü yitirir.”


ÇAĞLA GÖKSEL ÇAKIR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder