Koşaradım
Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim
Ne bir ortak sevinciniz kaldı sizi çoğaltacak
Ne bir içten dostunuz var acınızı alacak
Unuttunuz nicedir paylaşmanın mutluluğunu;
Toprağı rüzgârı denizi göğü
O her zaman bir insanla anlamlı
Tükenmez bir hazine gibi kendini sunan doğayı
Unuttunuz, gömülüp günlük çıkarların
Ve ucuz korkuların kör kuyularına
Daraldıkça daraldı dünyaya açılan pencereniz.
Fırlayıp ilk ışıklarıyla günün dağınık yataklardan
Koşaradım gidiyorsunuz işinize değişmeyen yollardan
Kurulmuş saatler gibi günboyu çalışıp tekdüze
Uzayan gölgelerle koşaradım dönüyorsunuz evinize.
Ne kadar uzaksa bir felaket sizden o kadar mutlusunuz
Unuttunuz başkalarının acısını duymayı
Küçük çıkarların büyük kurnazları
Alışverişe döndü tüm ilişkileriniz, hesaplı, planlı
Sevgileriniz ayaküstü, ilgileriniz koşaradım
Unuttunuz konuşmayı kendinizi vererek
Düşünmeden bir başka şeyi, içten yalın dürüst
Dışa vurmayı duygularınızı
Unuttunuz, neydi bir ince söze yakışan en güzel davranış.
Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim
-Ki bu en büyük kötülüktür size-
Yıkanmıyor bir kez olsun yüreğiniz yağmurlarla
Denizler boşuna devinip duruyor bir çarşaf gibi
Gerip ufkunuza mavisini, çiçekler her bahar
Uyanışın türküsünü söylüyor da görmüyorsunuz.
Sizin adınıza dünyanın pek çok yerinde
İnsanlar dövüşüyor ellerinde yürekleri birer ülke
Anlamıyorsunuz inançlarını bir kez düşünmüyorsunuz.
Ömrünüzü güzelleştirecek bir şey almadan hayattan
Bir şeyler bırakmadan ardınızda gelecek adına
Koşaradım tükeniyorsunuz insan kardeşlerim
Koşaradım
Duymadan bir gün olsun dünyayı iliklerinizde.
Şükrü Erbaş
Yalnızlık şairin sarmalı. Dönüp dolaşıp çıktığı yol, belki de çıkmaz sokağı... Çok yoğun bir iş yaşamı da olsa, evli, çocuklu ve onlarca arkadaş arasında da olsa, bir yolunu bulup yalnızlık büyüsüne kapılabiliyor şiir ehli. Hatta bazıları kalabalıklar arasında dahi kendini yalnız hissetmeyi başarabiliyor. Çevresinde onca nefes olmasına rağmen bir türlü onlarla aynı havayı soluyamıyor, onlarla aynı düşünemiyor, onlarla gülemiyor ya da ağlayamıyor… Çıkar okyanusunda bencillik girdabına düşenler, öyle gamsız, sorumsuz ve faydasız geliyor ki şairlere, “Dünyaya geliş gayeleri bu olamaz, olmamalı!” siteminde bulunuyorlar beyhude…
Çağımızın kalemi güçlü toplumcu şairlerinin başında geliyor Şükrü Erbaş. Sanatçının şiirlerinde hakim olan temalar; yalnızlık, kadın, çocuk-çocukluk, özlem, aşk, ayrılık, ölüm, doğa, umut, direnme ve tabii ki toplum. O da dem vuruyor çıkarcı, bencil, haris, vefasız insanlardan, adaletsiz devrandan, korku kültüründen, maskeli suretlerden...
Daraldı dünyaya açılan pencereniz
‘Şiir Dünyasının Yıkıcı Tanrısı’ olarak bilinen usta şair, kimi zaman dışlanmış, dertli, çaresiz, yoksul kimi zaman da korkak, bilgisiz, öylesine yaşayan insanları düşünürken kahroluyor. Korku ve çıkar çemberi içindeki günümüz insanından rahatsızlığını dile getiriyor mısralarında. Tahammül edemiyor sinsi simalara. İyilikten, vefadan, dostluktan, dürüstlükten, fedakârlıktan, tabiat sevgisinden ‘bihaber’ler için dökülüyor dizeleri kâğıda hüzünle. Kötülüğün kol gezdiği dünyadan uzaklaşmak, kaçmak istiyor Erbaş bu vesileyle. ‘Koşaradım’ adını alan şiiri, ustanın kederini yansıtan tuğlaların üst üste örülmesiyle bina ediliyor adeta:
“Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim
Ne bir ortak sevinciniz kaldı sizi çoğaltacak
Ne bir içten dostunuz var acınızı alacak
Unuttunuz nicedir paylaşmanın mutluluğunu;
Toprağı rüzgârı denizi göğü
O her zaman bir insanla anlamlı
Tükenmez bir hazine gibi kendini sunan doğayı
Unuttunuz, gömülüp günlük çıkarların
Ve ucuz korkuların kör kuyularına
Daraldıkça daraldı dünyaya açılan pencereniz.”
Unuttunuz başkalarının acısını duymayı
Duygu ehline göre hayatın keşmekeşliğinde kaybolup sokaktaki mendil satan çocuğa acımıyorsak, sakatlık taklidi de yapsa başka bir insana el açan dilenci için hayıflanmıyorsak, onun yerine utanmıyorsak, aç bir kedi ya da köpeğe yiyecek vermiyorsak, yaralı bir kuşa derman olmuyorsak, sokağa çöp atıyorsak, ezcümle çevremize aldırış etmeden yaşıyorsak; ilgisiz ve faydasızız demektir aleme. Çoklarımız farkında olamasak da bizleri çepeçevre sarmış durumda bu ‘bencillik halkası’. Şairin de belirttiği gibi gün ağardığında çalıyor vurdumduymaz yaşamın çanları:
“Fırlayıp ilk ışıklarıyla günün dağınık yataklardan
Koşaradım gidiyorsunuz işinize değişmeyen yollardan
Kurulmuş saatler gibi günboyu çalışıp tekdüze
Uzayan gölgelerle koşaradım dönüyorsunuz evinize.
Ne kadar uzaksa bir felaket sizden o kadar mutlusunuz
Unuttunuz başkalarının acısını duymayı”
Küçük çıkarların büyük kurnazları
Sadece şimdiki zaman ve kendileri için yaşıyor, egoizmin zirvelerinde gezinen küçük çıkarların büyük kurnazları! Geleceğin yaşanabilir dünyası, sürdürülebilir çevre, yeni nesiller hiç mi hiç umurlarında değil onların. Elbette her zirvenin bir de inişi olacak. Ne yazık ki açgözlü ruhlar, zirveden inerken diğerlerini de kendileriyle aynı çukura sürüklüyorlar. Lakin bunu hiç mi hiç umursamıyorlar… Erbaş’ın deyişiyle:
“Küçük çıkarların büyük kurnazları
Alışverişe döndü tüm ilişkileriniz, hesaplı, planlı
Sevgileriniz ayaküstü, ilgileriniz koşaradım
Unuttunuz konuşmayı kendinizi vererek
Düşünmeden bir başka şeyi, içten yalın dürüst
Dışa vurmayı duygularınızı
Unuttunuz, neydi bir ince söze yakışan en güzel davranış.”
Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz…
Dünyamızdaki hırslı, açgözlü, narsist, egoist ve kalpsiz bireyler tedavi olmadıkça aydınlanamayacak çocukların geleceği. Huzura eremeyecek hassas tin sahipleri. Ülkeler arası çatışmalar gittikçe kızışırken; kadınlar, çocuklar, hayvanlar ve doğa katledilmeye devam ederken, çaresizce seyredeceğiz çöküş çağımızın hazin manzarasını...
Ki bundan mülhem; yıkanmıyor yüreğimiz yağmurlarla, şefkat ve fedakârlık duygularına eremiyor, empati ve diğergamlığın kelime anlamını bile bilmiyor, mavi ufku göremiyor, yeşil örtüyle ısınamıyor, uyanışın türküsünü söyleyen çiçekleri duymuyoruz. Hasılı ömrümüzü güzelleştirecek bir şey almadan hayattan, duymadan bir gün olsun dünyayı iliklerimizde, bir şeyler bırakmadan ardımızda gelecek adına, 'koşaradım' tükeniyoruz.
Ve tutamadığımız zaman ilerledikçe ıssızlığa gömülüp yalnızlaşıyoruz…
“Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim
-Ki bu en büyük kötülüktür size-
Yıkanmıyor bir kez olsun yüreğiniz yağmurlarla
Denizler boşuna devinip duruyor bir çarşaf gibi
Gerip ufkunuza mavisini, çiçekler her bahar
Uyanışın türküsünü söylüyor da görmüyorsunuz.
Sizin adınıza dünyanın pek çok yerinde
İnsanlar dövüşüyor ellerinde yürekleri birer ülke
Anlamıyorsunuz inançlarını bir kez düşünmüyorsunuz.
Ömrünüzü güzelleştirecek bir şey almadan hayattan
Bir şeyler bırakmadan ardınızda gelecek adına
Koşaradım tükeniyorsunuz insan kardeşlerim
Koşaradım
Duymadan bir gün olsun dünyayı iliklerinizde..”
Yine kapıda yalnızlık
Kabaca çizmeye çalıştığımız acı tablo, en çok da çevresine duyarlı edebiyatçıları hüzünlendiriyor handiyse. Gelecek için kaygılanan şiir vefalıları, önce yalnızlığa sığınıyor, ardından kalem ve kâğıda sarılıyor. Sonsuzluk hülyasıyla sonunu bekleyen dermansız hastalar misali karalıyor da karalıyorlar usanmadan. İlkbahar da gelse yaz mevsimi de yaklaşsa hep hazanı yaşıyor onlar… Üstelik her an yeni kışlara gebe… Yazanın mısralarıyla sona ersin paylaşımımız:
“Sonbahar yine kapımda
Açsam bir türlü açmasam yalnızım
Şarkılarımız hep hüzün makamında
Dinlesem bir türlü dinlemesem yalnızım
….
İstanbul yine kapımda
Açsam bir türlü açmasam…”
ÇAĞLA GÖKSEL ÇAKIR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder